Bu metni nerede okuduğunuzu bilmem imkansız ama şundan eminim: Evinizde, parkta, kütüphanede, okulda, arabada, uçakta, gemide, her neredeyseniz, çevrenizi elektrik enerjisi taşıyan kablolar sarmış durumda. Hatta bazıları ışık iletiyor. Çevrenizdeki makineler bu enerjiyle çalışıyor. Çoğumuz, çalışırken, eğlenirken, öğrenirken bu makinelerden bazılarıyla doğrudan ve/ya devamlı olarak temas halindeyiz. Evet, bilgisayarlar, ekranlar, dolayısıyla çipler her yerde. Bugün yeni doğanların ilk gördüğü şeylerden biri doğumhanelerdeki bilgisayarlar ile saniyede onlarca defa yanıp sönen milyonlarca minik renkli ampulden oluşan ekranları. Bugün bebekler, daha anne karnındayken, doğal sesler kadar hoparlörler tarafından oluşturulan sesleri de duyuyor; doğrudan bir müzik aletinden gelen seslerden çok, genellikle bir telefon ya da televizyondan gelen seslerle ilk müzik deneyimini yaşıyor. Birkaç kuşaktır insanlar, makinelerin domine ettiği bu çevreye daha doğmadan maruz kalmaya başlıyor. Hepimiz her an bu “yeni” çevrede nefes alıyoruz.
Bu metinde size böyle bir çevreyi neden garipsemediğimizi, hatta ona bebeklikten itibaren neden ilgi duyduğumuzu, bu deneyime nasıl böyle hızla uyum gösterdiğimizi açıklamaya çalışacağım. Bu yolda öncelikle davranış, öğrenme, çevre, uyaran, zihinsel temsil gibi temel kavramları tartışacağım. Bu tartışmanın ana aksını, insanlık tarihi boyunca felsefe, matematik, mantık ve elektronik teknolojisinin etkileşimi oluşturacak. Bu sırada insan zihnine yönelik teorik bir perspektif ortaya koymayı deneyeceğim. Son olarak sizi teknoloji dolayımıyla eğitimin sınırlarını keşfe çıkarmayı ümit ediyorum: Eğitimde sanal ortam gerçeğin, yapay zeka da insanın yerini alabilir mi?
* Yıldız, T. (2023). Dijital teknoloji bağlamında insan ve öğrenmesinin psikolojisi üzerine. Teknoloji ve Eğitim (pp.93-118), İstanbul: Nokta Kitap. (.PDF)
Yorumlar